Astrolojinin Gelişimi
Çin: Antik Veda kaynakları bir yana bırakılırsa, bilinen en eski astrolojik kayıtlar Çin’de bulunmuştur. Çinliler Bharatlı Hindular’ın yaptığı gibi tüm antik belgeleri özenle saklamışlardı.
Mısır: Bilindiği kadarıyla, İsa’nın binlerce yıl öncesinde Mısırlılar astrolojiyi biliyorlardı. Bilinen en eski isim Petosiris adlı bir rahiptir. Petosiris, M.ö. 800’de Firavun Nicepsos döneminde yaşadı ama çalışmalarından bugüne ulaşan bir belge ele geçirilemedi. Antik Mısır Astrolojisi, modern astrolojinin temelini ve özellikle de Claudius Ptolemy’nin çalışmalarını oluşturmuştur; Ptolemy, Mısır’da Pelusium’da M. S. 70’de doğdu ve İskenderiye Okulu nda yetişti, ünlü kitabı Tetrabilos’da bazı bilimsel yanlışlar bulunsa da, modern sistemlerin kaynağı olarak kabul edilir.
İran: Bilinen en eski kaydın sahibi El Hakimdir. Kral Darius döneminde yaşadı ve birçok kitap yazdı. El Hakim’in çalışmaları, sonraki tarihçiler tarafından özellikle tanımlanmış ve Judicia Gimaspia’nın oluşumunu sağlamıştır. Bu çalışma ve diğerleri aslında genel bir kaynak olarak kabul edilmezler ama zaten El Hakim’in asıl ünü kehanetlerinden gelmektedir; en ünlü kehaneti ise, Hz. İsa’nın doğacağını söylemesidir.
Arabistan: Astroloji Arap dünyasında daima büyük saygı ve ilgi görmüştü, bu bölge sayısız astrologun ve bilgenin yaşadığı bir yerdi. Bu insanlar sürekli gezerek bilgilerini Eski Yunan’a ve Roma’ya yaydılar, çalışmaları bugün dahi parça parça olsa da pratik olarak kullanılmaktadır. Teknikleri yüksek ve kalitelidir. Fakat Arapların göçebe olmaları nedeniyle yeterince örnek günümüze ulaşamamıştır.
Bharat (Hindistan): Dünyanın en eski kaynaklarıdır. Bulunan belgelerde çok gelişmiş bir astroloji bilgisinin M. Ö. 6.500’e kadar ulaştığı anlaşılmıştır. Hala korunan aktüel yazmaların tarihi M.ö. 3.700 e aittir. Bazı yazmaların orjinalleri yok olmuşsa da, arkadan gelen astrologlar tarafından kopya edildiklerinden günümüze kadar ulaşmışlardır. Bharafö Mihracelerin kitaplıklarında bulunan bazı yazmalarda, tarihsel kayıtların günümüzden 8.500 yıl öncesini gösterdiği görülmektedir. Çok eski bir Veda yazması Pita Maha adlı bir astrolog tarafından yazılmış ve sonradan Pita Maha Siddhant(a) astrolojisinin kaynağı olmuştur. Pita Maha’nın M.ö. 3.000’de yaşadığı sanılmaktadır; bir diğer bilinen ünlü astrolog 500 yıl sonra yaşayan Vashishttha’dır; astroloji, astronomi ve felsefe üzerine kitaplar yazmıştı. En önemli çalışması sonraki astrologlar tarafından kaynak kabul edilmiştir.
Panch Siddhanta, Kosha, Soorya, Siddhanta, Nityananda, Brhat Jataka, Aryabhat, Mansagari, Ranveer ve Laghu Parashar diğer ünlü Hint astrologları olarak tanınırlar. Antik Yunan yazarlarına göre, Hint Astrolojisi tahmin yönünden çok başarılıdır. Tarihçi Philostratus, Yunanlı düşünür Tynalı Appollonius’un astronomi ve astroloji çalışmalarını yaparken, Hint efsanelerinden ve kaynaklarından yararlandığını ve hatta bizzat Hindistan’a giderek çalışmalar yaptığını yazmaktadır. Geçen yüzyılın ünlü gizemcisi “Cheiro” adıyla bililen Kont Louis Hamon; “Hiç kimse, eski ırkların bilgisini aslı küçümsememeli ve dışlamam alıdır; Hindistan’ın büyük geçmişi yaşam ve felsefe hakkında büyük sırlarla doludur. Bu belki tartışılabilir ama sonunda kesin olduğu anlaşılır, örneğin eski Hindular, gezegenin ekinoksunu algılamışlar ve tüm galaktik dönüşü hesaplayarak 25.870 yıllık kozmik dönemi belirlemişlerdi (Yani tüm burçların dolaşılması) Bu sayı modern astronomların gözlem ve araştımalarına çok yakındır•, yaklaşık 24.500 yıl olarak kabul edilir. Temel Hindu inancına göre kişinin hata yapmaması ancak kendi kökenin sırrını anlayabilmesiyle mümkündür; buna da hesaplamalarla ulaşılır.” demektedir.
Bütün bu kaynakların ve gelişimlerin sonrası günümüzdeki astrolojinin oluştuğu ya da temel olduğu dönemdir, öyleyse, kronolojik bir sıralama yapabilir ve çıkış noktalarını daha iyi görebiliriz; Çünkü bu geçmişi bizler astrolojik kaynaklardan öğreniyoruz; bundan sonrasında, Mısır Arapların eline geçiyor ve tüm kültürler birleşiyor ama bağnaz İslam liderleri birçok eski kaynağı başta İskenderiye Kitaplığı olmak üzere yok ediyorlar. Ve böylece Astroioji’nin Antik Çag dönemi sona eriyordu.
Orta Doğu ve Arap astrolojisinin doğum ve gelişim süreci, yasaklar, entrikalar ve aşırılıklarla doludur. Arap Astroloji sinin görkeminden etkilenen tutucu kilise, kaçınılmaz biçimde etkilenerek sonunda kabullenmek zorunda kalmıştı amaç kazançtı. Astronominin babaları olan Tycho-Brahe, Kepler, Kopernik ve Galile dahi astrolojinin maddi çekiciliğinden kaçınamadılar ama tüm astrologlardan nefret ediyorlardı, aynen Al-Biruni ve İbni Sina’nın yaptığı gibi.
Ortaçağ, kendi anlayışına uygun olan dinsel-bilim gayesi nedeniyle göksel araştırmalarla ilgilenmedi. Tüm anlayış, Tanrı ve inananların ruhlarıyla ilgiliydi. Güneş, Ay ve bilinen gezegenlerle uğraşmak putlara ve şeytana tapmak olarak nitelendirildiğinden çok tehlikeliydi. Kilise okullarında sadece Roma’nın son dönemlerinden kalan yetersiz bilgi kırıntıları öğreniliyordu, ünlü Nemorarius bile. Beni Musa ve öteki Arap bilginlerinden aldığı matematik bilgileriyle Dominikan rahiplerini şok ettiği için önce yasaklanmış, sonra da çok özel bir izni zor almıştı. 1228 yılında yayınlanan bir kilise bildirisinde, diğer dinlere mensup olanların kültürleriyle temas yasaklanıyor ve şöyle deniyordu; “Tarikat üyeleri, kafir filozofları tetkik edemezler. Onların serbest sanatlarını ve elemanter bilgilerini de öğrenemezler, önceden izin alınmadıkça hiçbir şahıs ders veremez.”
Cezai müeyyideler çok ağırdı, bu yüzden ilkbaharda dolunayın doğuşunu belirlemek ihmal edilince dönemin Papa sı, “Şeytana tapanlar” olarak tanımladığı İspanyol Arapları’na elçi yollayarak Paskalya yortsu haftasının tarihlerini öğrenmek zorunda kalmıştı. Sonraki Papa olan Sylvester II (Gerbert), güneşin yüksekliğini, gece gündüz farklarını belirlemek için ele geçirdiği bir Arap usturlabını gizli gizli kullanıyordu. Aslında bu bilgiyi gençliğinde Kurtuba’da Araplardan öğrenmişti ve bu nedenle büyük ün kazandı. Oysa, yıldızlarla uğraştığı için ateşe atılması gerekiyordu ama o bir Papa’ydı, kiliseye güvensizlik ve kuşku hakim olmuştu.ikilem büyüyordu, bazı kutsal Hıristiyan kaynaklarında yıldızların dünyayı olumlu etkiledikleri belirtiliyordu ama salgın hastalıklar ve doğal afetlerin de göksel olaylardan geldiğine inanılıyordu. Kilise ise, insan üzerindeki tüm tesirlerin sadece Allah’tan geldiğini, bunun dışında hiçbir tesirin olmayacağını savunuyordu. Ama başarılı olunamadı çünkü kuşku büyüyordu, Pireneier’i aşabilen astronomik kitaplar ve gök günlükleri rağbet görüyor ve astrologlar çoğalıyordu. Yüzyıllar böylesine anlamsız hatta saçma fakat dönemine göre geçerli dogmalarla kucak kucağa geçti, yüzlerce astrolog ve hatta astronom kilisenin elinde diri diri yakılarak can verdiler…
Bu çelişki Hıristiyan dünyasında sürerken, İslamiyet’in astrolojiye olan ilgisi de fazla değildi. Peygamber Hz. Muhammed, yıldızların yerine Tek Yaratıcı olarak Tek Allah’ı göstermişti, göksel cisimlerin etkileri kilisede olduğu gibi kabul görmüyor ve yıldızlara tapma yasaklanıyordu. Yani yasak olan yıldızların insanların geleceği etkilediğine inanmaktı ve geleceği öngörmekti zira gaybı sadece Allah biliyordu. Buna karşın astronomi gerekliydi çünkü Kuranı Kerim, insanların gökleri incelemelerini emretmişti. Tüm bilimsel eserler Allah’ın adıyla başlıyordu.
İşte tam bu noktada Müslüman Araplar, Batı Hıristiyanlığı ndan ayrılarak, yüksek bir bilimsel düzeye eriştiler ve metafizik bir korku * çukurundan kurtuldular. Astroloji ve kadercilik her iki uçta da realist Arapların elinde, batıdaki gibi etkili ve aldatıcı olamadı. Bir diğer tanımla, varolan İslam Astrolojisi, daha çok İran da doğmuş olan şımarık bir çocuktu, örneğin. Beni Musa’nın hocası olan Yahya bin Ebi Mansur İran doğumlu hemşehrileri gibi yaşamını tamamiyle yıldızlara adamıştı.
Kökene inildiğinde, yıldızlarla ilgili tüm İran inançlarının Zerdüşt’ten geldiği görülür. Tanrılarının yıldız karakterlerini dini inançlar bütünlüğünde tasvir eden saf Babil Astrolojisi, Eski Yunan’ın geometri tutkusu nedeniye pratikliğini kaybetmiş, donuk bir gök tablosu şeklinde sabit kalmış ve nazariyatta kalmıştı.
760 yılında, astrolog Nevbaht, İslam Halifesi el-Mansur’un sarayına davet edildi, Abbasiler o ara tüm Emeviler’i kılıçtan geçirdikten sonra çevresi çöl olan halifeliğin başkenti Şam’ı değiştirmek istediler, daha zengin ve verimli olan Dicle kıyılarında yeni bir başkent kurmayı düşünüyorlardı. Nevbaht’tan başkent seçiminin öncesinde, yıldızları araştırıp negatif etkileri gidermesi ve temel atma töreni için en hayırlı saati belirleyerek Halife’ye bildirmesi emredildi. Nevbaht, sonradan İslam olup Maşallah adını alan İranlI Musevi Manasse ile beraber çalışmaya başladı ve böylece “Mukaddes Şehir” olarak tanımlanan Bağdat Abbasiler’in başkenti seçildi. Ardından Nevbaht Halife nin astrologu ilan edildi ve bir geleneği başlattı. Böylece Antik Astroloji kaynakları oluştu, Hint Astrolojisi, Tenkros ve Bethen adlı iki büyük kahinden gelen Babil Astrolojisi’nin kalıntıları, Geldani astrologlardan yapılan çeviriler İranlIlar tarafından derlenerek Arap saraylarına taşındu. Nevbaht’ın yerini daha sonra Maşallah aldı ve Arap Sultanlarının kudretli kahini ilan edildi.
Astroloji Arap dünyasında en yüksek yerini, astronominin gelişme çağını aştığı anda almıştır. Musevi asıllı diğer İranlI astrologlar iyice etkin olmaya başladılar; Ebu Bekir Ibni Hasib, Abdülaziz el-Kabiz, Zahd ibni Beşr, Albohali ve en büyük Arap astrologu olarak kabul edilen musevi adıyla Albumassar yani Ebu Ma’şar ardarda ortaya çıktılar. Ma’şar, köken ve sistem yönlerinden birbirine hiç benzemeyen astrolojik her şeyi karıştırarak paçal bir astroloji bilgisi hazırlamıştı, öylesine katıydı ki meslekdaşlarınm çalışmalarına bile el koydu ve eski dindaşı Sa’d İbni Ali’nin kitaplarını kendi kitabı olarak yayınladı. Hıristiyan batıda eşi emsali olmayan bu karmaşık astroloji çalışmasının, el yazma nüshaları büyük Avrupa kütüphanelerinde hala bulunmaktadır. Sonraki dönemde, hava tahminleri yapmasıyla ünlenen el-Kindi’nin şahsında Arap Astrolojisi, en yüksek konjonktürüne erişti. Yemen ve Bahreyn kökenli kral ailelerinden gelen el-Kindi, çağdaşları tarafından kıskançlık ve düşmanlıkla karşılandı. Buna büyük İslam astrologu Beni Musa’da katıldı ve liberal bir Halife olan el-Memun’un ölümünden sonra, el-Kindi’nin tüm kitaplarını evine taşıttı. Bu sırada yeni Halife el-Mütevekkil, Mil sularının alçalıp yükselmesini doğru ölçmesiyle tanınan mühendis el-Fergani (Alfraganus)’a Dicle Nehri üzerinde bir su kanalı inşa etmesini emretti. Ama el-Fergani büyük bir hata yaparak Dicle’nin ağzındaki alçak su düzeyinden daha yüksek kalan ve içine suyun akamadıgı bir kanal inşa etti. Büyük bir servet kaybeden Halife çok kızdı ve inşaattan sorumlu oİ2#h Beni Musa’nın oğulları Muhammed’le Ahmed’in hataları bulunursa kanalın yanında çarmıha gerilmelerini emretti.
Hatayı araştırma görevini de yine musevi asıllı olan ünlü astronom ve kahin S’ad ibni Ali’ye verdi. Bu adam ise, el-Kindi taraftarı olan iki kardeşe düşmandı ama bir şartla yardımcı olacağını söyledi. El-Kindi’nin Beni Musa tarafından alman tüm kitaplarını geri getireceklerdi. İki kardeş ölümden kurtulmak için denileni yapmak zorunda kaldılar. Ama gerçekte İbni Ali’nin planı başkaydı, kitapları aldıktan sonra iki kardeşe şunları söyledi; “Dört ay sonra Dicle’nin sulan yükselecek ve kanalı sular örtecek; o zaman inşaat hatası görülmeyecek. Astrolojik hesaplara göre Halife o zamana kadar yaşamayacak, yaşamınızı korumak için hatasız olduğunuzu Halife’ye söyleyeceğim, eğer kehanet doğru çıkarsa üçümüz de kurtulacağız ama yanlışsa ve zaman geçip Dicle’nin suları azalır ve kanalın suyu boşalırsa üçümüz de felakete gideceğiz.” Ve İbni Ali Halife’ye kanaldı hata olmadığını söyledi sonra Dicle yükseldi ve üç ay sonra da Halife öldürüldü, kurtulmuşlardı.
İbni Ali’nin kehaneti doğrulanmıştı ama bu her zaman olmadı, yanılmalar çok daha fazlaydı, 1186 yılında tüm gezegenlerin Terazi Burcu nda bir araya geleceklerini ilan etti, büyük felaketler olacak, iç savaşlar çıkacak ve fırtınalar gelecekti ama bunların hiçbirisi gerçekleşmedi. Astrolojiye karşı olan ve astronomiye önem veren İslam bilginleri alay ediyorlardı; astronominin büyük ismi el-Biruni açıkça şöyle diyordu; “Bu adam çılgınlıkları ve bilim dışı metodları ile halka karşı suç işlemektedir, bunlar astronomlarla matematikçilere karşı halkta tepki uyanmasına neden oluyorlar. Bilimsel öğretimi halkın gözünden düşürmek istiyorlar.” Eş-Sarkali, kahinlere daha büyk bir savaş açmış. Şair Saymari “Kahinlerin içyüzü”, Yusuf ül Hürevi “Astrolojik Hilelere Dair” adlı kitapları yazmışlardı.
El-Biruni’nin yakın dostu büyük bilgin ibni Sina ise, astrologların yasaklanmasını istiyordu. Ama resmi bir yasaklama gelmeden önce, tanınmış tüm astrologlar kendiliklerinden dağıldılar. Arap dünyasında astronomi hızla yükselirken astroloji ve astrologlar kaybolup gittiler. Kalanlar ise, sokaklara düşüp, süslü renkli giysiler içinde, bitmez tükenmez hesaplar yaparak sayıların içinde boğuldular. Halbuki, matematiksel hesap metodları kullanan, küresel trigonometriyi ve çok ince ayrıntıları bilen Arap astronomisi, Arap astrologların en güçlü silahıydı ve doğruluktan uzak Babil, Hint ve Eski Yunan astrologlarından çok ötelerdeydiler. Unutulmuş ve vazgeçilmiş yıldız dinlerinden kalan inançları bir arada toplamak Arap astrologlarının en büyük başarısı oldu oysa onlardan böyle bir şey istenmemişti.
Astroloji, batıya iki yönden girdi. Doktrine karşı çıkamayan ve köhne bilgiyi salt kendi ellerinde bulunduran kilise mensuplarının bilgisizliğine karşın astroloji halk üzerinde çok daha etkiliydi. Batıda 9 astronomi, kritik deneyler yapmak ya da karışık bilimsel kanıtlar koymak yerine, astrolojinin uşağı oldu ve ilk kez astroloji nedeniyle dikkat çekti. Danimarkalı ünlü astronom Tycho-Brahe (1546-1601), gözlemevine Kraliyet tarafından konulan pahalı araçların minnet borcunu ödemek için Kral’a sürekli olarak yıldız haritaları ve politik gelecek raporları sundu.
Krallardan sonra Papalar da astrolojinin cazibesine kapıldılar. Leo X, Roma üniversitesi nde bir astroloji kürsüsü kurdurdu. Papalık kahinleri Papa Julius Il’nin taç giyme gününü ve Papa Paulus IV için Kardinaller Meclisinin toplanacağı uygun günü belirlediler. Astroloji batıda uzun zaman astronomi ile kolkola ilerledi. Melancthon, Ptoleme nin astrolojik eserlerini çevirterek, Wittenberg’deki astroloji derslerinde okuttu. Tycho- Brahe Kopenhag üniversitesi’nin açılış konuşmasını yaparken, astrolojiyi övüyor, ışık tutuyordu. Galile ve Kepler kendi tanımlarıyla; “İnsanın tabiat ve iradesini hesaba almadan, bu tür soruların cevabını sadece yıldızlardan öğrenmek isteyenlerin Tanrının onlarda yaktığı mumun fitilini tamamen kesmediğini bildikleri halde” dediler ve ekmek paralarını yıldızlardan geleceği sorarak kazandılar. Lüther’de, îbni Sina ve el-Biruni gibi bu hassas oyuna hiçbir sistem ve kanıta dayanmadan düşen astrologların bilimdışı sanatına karşı çıktı, astrolojiyi sadece bir sanat olarak tanımlıyor ve aynen Arap astrologları gibi bilimsellikten uzak tutmaya çalışıyordu.
Kepler ise üzülerek şöyle diyor ve tarihi konuşmasını yapıyordu; “Astroloji tamamen kaçık bir bir kızcağızdır ama Ey Sevgili Tanrı, böyle bir deli kızcağıza sahip olmasaydı akıllı annesi yani astronomi nerede barınabilirdi? Dünya ise daha kaçık olmasaydı, akıllı anne, kızının bu çılgınca oyunlarına uymaz, kızı ile beraber yaşamak zorunda kalmazdı. Astronomların maaşları bu kadar az oluncat, kızı kazanmasaydı annesi mutlaka aç kalırdı.” Bütün bunlar geçmişte oldu ama pek de birşey değişmedi çünkü astronomların maaşları hala çok az…
Orta Çağ Astroloji’sinin genel hatları böyledir ve zaman zaman da lirik bir kılığa bürünmüş ve şiirsel bir içerik kazanmıştır. Life Dergisi’nde de yer alan ve kimliği bilinmeyen bir ozan tarafından yazılan Orta Çağ’a ait astrolojik şiirler düşündürücü ve şaşırtıcıdır. Temelde Antik Çag astrolojisinin tanımları kullanılmıştır…