Orta Asya Halklarında Hayvanların Büyü Amaçlı Kullanımı
Hayvan Bağırsaklarından Geleceği Okuma Teknikleri
Bugün üzerinde çokça tartışılmakla birlikte Orta Asya halklarında, hayvanların bağırsaklarından geleceği okuma tekniğine ilişkin bilinenlerin oldukça sınırlı olduğu söylenebilir. Roux, Plan Carpin’in Moğolların bağırsak aracılığıyla kehanette bulunduklarını söyleyen tek batılı gezgin olduğunu belirtir. Bu kehanet biçiminin varlığı sadece Moğollar, Hunlar ve Vuhuanlarda kanıtlanabilmiştir. Hunların Kralı Attila’nın Katalonya meydan savaşı öncesinde kâhinlere başvurarak geleceği öğrenmek ister; kâhinlerin verdikleri haberler Attila için iç açıcı değildir. Ancak tüm bunlara karşın bu tekniğin Moğollarda kullanıldığına dair kanıtları Gizli Tarih‘te bulmak mümkündür.
“Ogadai-hahan orada hastalanarak dili tutuldu. Birçok büyücü ve kâhinleri toplayarak fala baktıkları zaman; (,..)”
Yukarıdaki metinde yer alan sözcüğün kehanette bulunmak anlamına geldiğini belirten Roux, Çince çeviride sözcüğün bağırsaklar ile karşılandığını söyler.
Eldeki bu kısıtlı bilgilere rağmen Orta Asya halklarından bazılarında özellikle Moğollarda ve Hunlarda hayvan bağırsaklarına bakarak kehanette bulunma, geleceği okuma yöntemine, kâhinler ve bilgeler tarafından daha çok olağanüstü dönemlerde başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Kürek Kemiğiyle Kehanette Bulunma
Dünyanın tüm bölgelerinde izleri sürülebilecek olan bu yöntemin, Türk-Moğol kehanet yöntemleri arasında en eskisi ve sürekli uygulananıdır. Roux bu yöntemin Yukarı Asya’da tarihöncesi çağlardan beri uygulandığını belirtir. Cengiz hanlılarla birlikte hayvan kemiklerinden geleceği okumak önem kazanır ve bu önemini hiçbir zaman kaybetmez.
Bu yöntemde öncelikle koyun kürekkemiği kullanılır. Koyun yetiştirilmeyen ya da ender bulunan bölgelerde keçi veya başka bir hayvandan faydalanılabilinir. Kuzey’de, Çukçelerde rengeyiği kürekkemiğinin çatlakları incelenirken, Koryaklar fokun kürekkemiğiyle kehanette bulunurlar. Burada önemli olan hususlar hayvanın yakın zamanda öldürülmüş olması ve kemik üzerindeki etlerin iyice temizlenmiş olmasıdır. Etlerinden iyice temizlenen kürekkemiği ateşin üzerinde, çatlaması için iyice kavrulur; böylece kâhin bu çatlaklara bakarak meydana gelecek olayları önceden tahmin edebilecektir. Bu yöntemde kâhin kemiklerde neye bakar ve nasıl yorumlar. Bu konuda G. De Rubrouck’un tanıklığına başvurabiliriz;
“(Kemikler) kavrulduğunda, görevli bu kemikleri getirir ve ısının etkisiyle boylamasına yarılıp yarılmadıklarına bakarlar. Eğer yarılmışsa yapılacak olan iş için yolun açık olduğu anlamına gelir. Eğer enlemesine yarılmışsa ya da küçük parçalar kopmuşsa işten vazgeçilir. Kemikler kaçınılmaz bir biçimde ateşte yarılırlar… bu üç kemikten bir tanesi bile boylamasına yarılırsa işin olacağına karar verilir.”
Kürekkemiğinden kehanette bulunma tekniğinin sadece olağanüstü olaylar (savaş, kuraklık vb.) için değil her şey için kullanıldığı anlaşılıyor. Bu noktada Raux’un Müslüman Türklere ilişkin ilginç tespitini vermekte fayda görüyoruz;
“Kürekkemiğinin okunması tekniği, “şaman ortamlarından çok uzak kalan” ve bunun varsaydığı evren temsilini gözden kaybeden toplumlarca korunmuştur. böylece Müslüman Türklerde hep sevile gelmiştir.”
Kürekkemiğiyle kehanetin Moğolca ve Türkçede belirli bir ismi vardır; Moğolcada dallaci, Türkçede de yagrıncı kullanılmaktadır. Ancak dallaci‘nin kimliği hakkında bilgi sahibi olunamamıştır. Dallaci, kâhin midir yoksa bu işi yüklenmiş bir şaman mıdır? Sonuç itibariyle kavrulmuş kürek kemiklerini okuma işini toplumda saygınlığı olan birisinin yüklendiğini söyleyebiliriz.
Bağırsakla kehanette bulunma yöntemiyle karşılaştırıldığında, kürekkemiğiyle kehanetin çok geniş bir alanda yaygın olarak başvurulan bir geleceği okuma yöntemi olduğu söylenebilir.
Yağmur Taşı
Yukarıda anlatılan öngörü tekniklerinden bir diğeri de ‘yağmur taşı’dır. Özellikle Altay halklarının yaşamında önemli rol oynasa da, tartışmasız çok geniş bir alana yayılmış bir kehanet aracıdır. Yağmur taşı adından da anlaşılacağı gibi hava koşullarında değişiklik yaratmaya neden olan bir taştır. Abdülkadir İnan bu taş hakkında şu bilgileri verir;
“Türk kavimlerinde çok eski devirlerden beri yaygın bir inanca göre, büyük Türk tanrısı Türkler’in ceddi âlâsına yada (yahut cada, yat) denilen bir sihirli taş armağan etmiştir ki bununla istediği zaman yağmur, kar, dolu yağdırır, fırtına çıkarırdı. Bu taş her devirde Türk kamlarının ve büyük Türk komutanlarının elinde bulunmuş, Şamanistlere göre, zamanımızda da büyük kamların ve yadacıların ellerinde bulunmaktadır.”
Roux panzehir taşı anlamına gelen bezoard sözcüğünün Farsça badzehf den geldiğinden hareketle bu maddenin olağanüstü özelliklerinin tüm antikçağ boyunca, özellikle İran’da bilindiğini ve taşın batılılardan alınma ihtimalinin hiç uzak olmadığı ihtimali üzerinde durur. Ancak Orta Asya halkları arasında pek çok farklı şeye yada taşı adı verildiği bilinmekle birlikte; ister ormandan toplanmış, ister gökten düşmüş, isterse de dağda bulunmuş, olsun yada taşı iklim koşullarına müdahale edebilmek için birebirdir. Taşın bazı hayvanların midesinde ya da kafasında bulunan vücut taşlarından biri olması ihtimali kıymetini arttırmaktadır.
“Anadolu yağmur dualarındaki taş unsurunun menşe’i de her halde Türklerin meşhur yada taşı an’anesi olmalıdır. Yada taşı ile ilgili âdet ve an’aneler de, umumi olarak, yağmur duaları merasimlerine bağlanabilir. Moğollarda dzada yağmur taşı, yani yağmur yağdırmak için kullanılan sihri kuvveti haiz taş manasına gelir. (…) (MoğollarJ Bu taşın üç yıl te’sirini muhafaza ettiğine, sonra öldüğüne inanırlar; ölmemesi için, hangi hayvanın kafası veya karnı içinden çıkarılarak elde edilmiş ise, o hayvanın tüyleri içinde saklanması, öldüğü takdirde, yeniden diriltmek için, o hayvanı kesip, onun nefesi ile ıslatılması gerektiğine inanılır.”
Pertev Naili Boratav’ın da belirttiği gibi Anadolu’da yağmur yağdırma ritüelinin bir parçası olan ‘yada taşı’nın Orta Asya’dan gelmiş olma ihtimali yüksektir. Bu bağlamda taşın özellikleri kadar taşı kullananın da kimliği de önem kazanmaktadır. Yada taşı ve onu kullanan büyücünün ilk kez Uygur döneminde görülmeye başladığı sanılmaktadır. Kâşgarlı Mahmûd’un sözlüğünün pek çok yerinde yat ve yatçı‘dan söz eder ve “yağmur ve kar yağdıran, rüzgâr estiren bir tür kamlık” olduğunu açıklar. Dönem kaynakları içinde en uzun yada taşı tanımı Divânü Lugâti’t-Türk‘te yapılmıştır;
“yat. Yağmur, rüzgar ya da benzer şeyler getirmeye yarayan bazı özel taşlar [yada (?)] kullanarak icra edilen bir tür kamlık. Bu, Türkler arasında yaygın olan bir şeydir. Ben buna Yagma ülkesinde bizzat şahit Oldum; her yanı saran bir yangını durdurmak için yapıldı. Cenab-ı Hakk’ın izniyle yazın ortasında ar yağdı ve gözlerimin önünde yangını söndürdü.”
Bu tekniğin giderek büyü amaçlı kullanımına iyi bir örnek Gizli Tarih‘te yer alır;
“§ 143.Ertesi gün her iki tarafın orduları harekete geçti; biri birine doğru Yürüyerek Koyiten’de karşılaştılar. Biri birini bir aşağı bir yukarı sıkıştırarak, karşılıklı muhabere nizamı almaya çalışıyorlardı. Bu savaş (Camuha tarafından) iştirak edenlerden Buyiruh-han ile Huduha sihirbazlıkla yağmur yağdırmak kudretine maliktiler. Onların yağmur için büyü yapmasiyle hakikaten yağmur yağmaya başladı, fakat fırtına, yağmuru kendi aleyhlerine çevirdi. Onlar ileri hareket edemeyerek hendeklere yuvarlandılar ve : “Biz herhalde tanrının lûtfuna mazhar olmadık! “ diyerek dağıldılar”
Yada taşı’nın kullanımı kadar üzerinde tartışılan bir konu da, tam olarak ne olduğu hakkındadır. Roux, yada taşı’nın günümüzde hayvanların, atların, domuzların midesinde bulunan bir salgı olarak kabul edildiğinden bahisle; bu salgının ceviz büyüklüğünde kemikli bir madde, kül renginde, beyaz ve kırmızı benekleri bulunan yumurta iriliğinde bir taş olarak tanımlanabileceğini; bu ve benzeri tanımlara ilaveten çoğu kez bir meteorit olabileceğini kaynaklara atfen belirtiyor.
Yukarıda söylenenlere ilaveten, muska, nazarlık, talisman olarak kurt dişi taşınması, kurdun gövdesinden bir parçanın evin önüne konulması; bazı Altay halklarında olduğu üzere bedende korunma amaçlı kuştüyü taşınması vb. çok sayıda gelenek söz konusudur. Son tahlilde, kötücül olmayan, sağaltım ve iyi amaçlı büyünün uygulanmasında, bitki ve hayvanların varlığı söz konusudur.
Kaynaklar:
Akın Haydar, Ortaçağ Avrupası ve Orta Asya kültürlerinde Hayvanların şifa ve büyü amaçlı kullanımı, 2006
Abraham, H.- Thinnes, I.. Hexenkraut und Zaubertrank, Urs Freund Verlag, Greifenberg, 1997.
Bandini, D.-Bandini, G.. Kleines Lexikon der Aberglaubens, dtv, Münih, 1998. Bandini, D.-Bandini, G.. Kleines Lexikon des Hexenwesens, dtv, Münih, 1999.
Eliade, Mircae. Dinler Tarihine Giriş, Lale Arslan (çev.), Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2003.
İnan, Abdülkadir. Tarihte ve Bugün Şamanizm – Materyaller ve Araştırmalar-, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000.
Hatlieb, Johannes. Das Buch der Verbotenen Künste – Aberglaube und Zauberei des Mittelalters-, Eugen Diederichs Verlag, Münih, 1998.
Roux, Jean-Paul. Türklerin ve Moğolların Eski Dini, Aykut Kazancıgil (çev.), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2002.
Roux, Jean-Paul. Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, Aykut Kazancıgil (çev.), Kabacı Yayınevi, İstanbul, 2005.
Moğolların Gizli Tarihi. Prof. Dr. Ahmet Temir (çev.), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1995.
Divânü Lugâti’t-Türk. Kaşgarlı Mahmûd, Seçkin Erdi – Serap Tuğba Yurteser (çev. ve yay. haz.), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2005.
İslam Ansiklopedisi, MEB- Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 1997.